30 Nisan 2008 Çarşamba

..kelimeler..

Şefkatten ölecek derecede hisli, içli bir halde bağrına basma ihtiyacı duydu. “bu şehir güzel rüyalarımı aldı!” dedi fısıltısında. Hep annesinin gülen gözlerini, ona bahsettiği masalsı dünyayı görürdü oysa uykuları arasında. Babasını anımsadığında, ceketinin iç cebindeki ince tarağıyla saçlarını taradığı gelirdi hatırına keyifli zamanlarında. Az rastlanır bir durumdu evin tek çocuğu olmak. Şekerlemeler için rakibi doğmamıştı hiç. Doğamamıştı annesinin rahmine düşen cemreler. Yeşile çalan örtüsünün süslediği saçlarıyla tahta bir beşiği sallarken - O, tahta beşikte sallanırken yani – dinlediği ninniler bugün düşleriydi. Kelepire alıcı bulamayan bezgin düşler…

29 Nisan 2008 Salı


çünkü ben daha hiçbir
kuşun uçmadığı yükseklerden,
daha hiçbir ayağın yolunu şaşırıp inmediği
uçurumlardan geliyorum!
ve anladım ki;
kaybederken kazanıyorum.

24 Nisan 2008 Perşembe

bari deLirdiğime değsin!

Bir gece senden beklenmedik bir şey yap.
Mesela ellerinin üşümesine aldırmadan uzat parmaklıklardan.
O parmaklıklar senle beni ayırır. Onlar aramıza karanlık sokar.
Teğet geçsin bu kez karanlık,
senden beklenmedik bir şey yap bu gece.
Bu gece bana kendini anlat.
Dalyasan gibi omuzlarıma dökülme düşlerimden.
Ellerin dolaşsın saçlarımda
ve yüksek sesle anlat pişmanlıklarını.
Sigaranı çektiğin gibi derinden olsun iç çekişlerin.
Beni sana yaklaştıran cümlelerin gerçek değilse
o küllere bunu da kat.
Yılları saydırma bana mesela, geleceksen bunu belli etmelisin.
Geceleri bekleyip kâbuslara bürünmek yakışmaz sana.
En sade, en belirgin hem de en kip suretinle gülümse bana.
Yüzüme dokunduğunda içimden kelebekler uçmalı.

Bu gece senden beklenmedik bir şey yap,
bana kendini anlat.
Bilmeliyim, ben gölgelerde kavrulurken senin hislenimin neydi?
Bilmeliyim, geceler yalnızca benim için mi gündüzlerle birdi…
Ve çiskin sokaklar avuçlarını sıkı sıkı sarmana neden miydi?
Bana bir gülümseyiş ver.
Bir ucundan tut ve o ucu elime koy. Ben bunu geç göreyim.
Zaman o sonsuz boyutlarından arınsın,
kendimle çelişeyim. Bana kendini inandır.
Yıllar sonra seni hala gördüğümde düşümde
bari delirdiğime değsin!

10 Nisan 2008 Perşembe

şimdi benim yaşım hayatın neresi?

Bir arkadaşım evlendi birkaç zaman evvel. Şimdi bir başka davet mektubu elimde. Hüzünbaz bir gülümseme yüzümde. Annem ablama hamileymiş 21inde, anne olmuş 22sinde. Hayatını kendi eliyle yapıp bozmaya başlamış yani 20sinde.
Şimdi benim yaşım dedim içimden, hayatın neresi? Güvenmeli mi güzelliğe, aceleyle mi devam etmeli yoksa yürümeye?...
Ayak izlerimi kayıp görmüyorum. İzleyemediğim filmleri, öğrenemediğim dilleri, gezemediğim ülkeleri… Emin adımlara inandırdım kendimi. Sakinlik ve dinginlik ruhu besleyen C vitaminleri, inandım…
Çünkü ben daha hiçbir kuşun uçmadığı yükseklerden, daha hiçbir ayağın yolunu şaşırıp inmediği uçurumlardan geliyorum. Ve anladım ki kaybederken kazanıyorum.
Hep böyle olmadı mı? Karanlıkta otururken anlamadım mı hayat ışığımın kendimde olduğunu, tam pes etmişken inancımı yitirmişken çıkmadı mı karşıma ömrümün yarısı o küçük kız… “hoşça kal” bile demeden giderken en sevdiklerim; insanlara değil hayata tutunmak gerektiğini anlamadım mı? Ve büyük üzüntüler yazdırmadı mı bana en güzel yazılarımı?...
Biliyorum “kaybetmek” ten kurtulamam, ama buna sevgiyle bakabilirim anladım. Bana getireceği günışığına dek gözlerimi kabuslara kapatabilirim.