İnsan hayallerle yaşar dediğimde bana uzun uzun gülmüştün. ‘Öyle küçüksün ki’ demiştin elinle yüzümü okşayıp. ‘Öyle küçüksün ki, hala mucizelere inanıyorsun… Sonunda birini seversin, rüyalarında gördüğün sahip olmak için ömrünü sereceğin kişidir o. Uzun süren mücadelenle en sonunda elde edersin, görürsün ki o da herkes gibi insan…’
İnsan hayatında kaç kişi sever? Kaç kere kırıldığında kalbin yeterince kırılmıştır mesela? Kaç şiir yazdığında şair olursun? Kaç hezimetten sonra artık 'o' çizgidesindir?
Bernetta bana güzel biten bir masal anlat. Bana yolların hiç bitmediği, suların durmadığı, güneşin hiç batmadığı bir masal anlat. Bulutlar pembe olsun, evler, pencereler rengârenk… Yapma demiştin bana, yapma bana bağlanma… Bunları bende çok kişiye söyledim biliyor muydun? Sevmek dedim, sevmek acıtır. Kalbin buzdan bir heykel olmalı. Her gece evine geldiğinde kapını sıkıca kitlemelisin. Biri kazara nefesine dokunmak istediğinde, saçına değdiğinde eli, kalbin birisi için çarpayazdığında, en ufak bir inancın kaldığında iyiliğe herkesten önce sen isyan etmelisin. Hem de öyle ağzının, kalbinin ucuyla değil. Kendi dünyanı kendi ellerinle tuz buz etmelisin. Başkalarına fırsat vermeden en derin yaran azıcık kabuk tuttuğunda kendin koparmalısın kabuğunu. Ki insanlara olan inancına bir parça daha zarar gelmesin…
Ve kulağıma eğilip dedin ki “bazen böyle olur, bazen biri çıkar karşına. Bilirsin ki, onun karşısında zayıfsın. Bir hamur parçasısın. Alsın seni, dilediğinde yoğursun, oynasın.” Bernetta sen kimsin? Her baktığımda başkasını görüyorum içinde. Sana parmağımın ucuyla değsem gökyüzünü içime çekiyorum. Bana o yumuşak sesinle şiirler okuduğunda, başucumda şarkılar söylediğinde tüm günahlarıma tövbe ediyorum.
Ruhumu kemiriyor sessizliğin. Bana haksızdın de, öyle küçüksün ki aptallık büyüdükçe öğreniliyor de… Tek kelime çıksın dilinden. Hatta bana güzel biten bir masal anlat. Kendimi bilmez yaşımdaki gibi… Sonu güzel biten bir masalı dinlerken uyuyakalmak istiyorum…