Ellerim titriyor beklerken. Bir ses dersin ya, ne olduğu fark etmez bir ses duysam. O ses gelmez. Gözlerini kapıdan alamazsın. Hiç bu kadar yok olmak istediğin olmamıştır. Aynı anda sessizliğe şükreder ve bir tek kıpırtı için ömrünü vermek istersin. Ne gidilir bu nokta da ne de nefes alınır kaldığın yerde.
Yağmur yağmaz sonra. Balkona çıkar sokağa bakarsın, kimse geçmez. Kitabını, kalemini, kâğıdını alır ve aslında birbirinizden ne derece farklı olduğunuzu kendine ispat etmeye çalıştığından listeler yaparsın. Sonra mutlu olmak için ne çok sebebin olduğunu yazarsın uzun uzun. Seni gülümsetmeye yetmez. Küçük bir evin vardır, kurduğun hayatın, düzenin vardır ama kardeşin yoktur yanında mesela, mutlu olma listelerin anlamını yitirir. Keşke yağmur yağıyor olsa, keşke gece simsiyah karanlık olsa, keşke şarkılar ona yazılmış olsa, keşke yere oturmuş kareleri sayarken bir yıldız kaysa, keşke ona yazdığın yazıları anlayabilse… Hiçbiri olmaz.
“özlemin azı çoğu olmaz / ağırdır işte!”
-painting: melia newman-