7 Kasım 2011 Pazartesi

Bir Palermo tatili asla sadece bir Palermo tatili değildir.


İtalyan çocuk yanıma gelip “Aa bu arada Catania Hava alanı kapalı Etna’nın aktifleşmesi yüzünden haberin olsun” dedi. Zaten kahvaltı ederken en sevdiğim şey böyle haberler alıp yediğim lokmanın boğazımda kalmasıdır. Evet, ertesi gece dönmem gerekiyor ve feribot alternatifini göz önünde bulunduralım diye internetten baktığımız üzere 25dakikalık uçak yolculuğuna istinaden 8saatlik bir feribot yolculuğu ihtimali söz konusu. Dünyanın en güzel cumartesi sabahı bu olsa gerek. 


Soluğu benimle gelecek Malta’lı arkadaşımın yanında alıyorum. “Haberi duydun mu?” “Açılır yarın yaaaaaaaa...” diye uzayan bir cevap geliyor. Arkadaşım geniş milletsiniz tamam da pazartesi iş var mesela… Hadi benimle aynı ofiste çalışmıyor olsa yine tamam, umursamıyor derdim. Zaten on dokuz saat süren bir toplantının mide krampları giderek artıyor, gülsem mi ağlasam mı şimdi… Toplantı deyip geçme, dünyayı kurtarıyoruz. Saat sabahın dördü olmuş üstüne üstlük saatler az önce geriye alındığı halde sabahın dördü olmuş hala delegasyon başına beş euro kesemezsiniz kavgası devam ediyor. Hepimiz avukatız ya bir yerde, hayatımızın ilk davasını alma hırsıyla geceyi sabah ediyoruz. Beş euro hengâmesi süresince herkes beş fincan kahve içiyor yani bunları tartışmasaydık bu kahveler içilmeyecekti, kahve başına iki euro desek zaten çoktan içerdeyiz. Aman allahım sabah dördü geçti ve toplantı bitti. Gel gör ki benim aklım hala uçağımda.


Bu emekli oteli tarzında otelde zaten bir hafta geçirdik. Bu lobiye bakıp kendimi kaplıcada hayal etmek bir dağ otelinde hayal etmekten daha mümkün… Ama gel gör ki yanında zaman geçirmekten keyif aldığın arkadaşların olunca fazla sorgulamıyorsun. 
Buraya ilk gelişim değil. Neredeyse iki sene önce gelmiştim bir kere daha. Şehri gezmiş, verilmesi gereken pozları vermiş, yenilmesi gereken yemekleri, pastaları, tatlıları her neyse her şeyi çoktan denemiştim. Yani huzurla boş boş oturup gereksiz konuşmalar yapabilirdim arkadaşlarımla. Yaptım da. 


En yakın arkadaşlarımdan biri yanımdaydı, hatta en yakın tek erkek arkadaşım olabilir kendisi. Ona dünyaya safça gözlerini açmış genç modeliyle dün akşam geçen konuşmaları anlattım. Dedim bir çocuk yanıma gelip bana ben zaten seni bilmem ne zamandan beri beğeniyorum dedi, ben de şunu dedim öyle oldu böyle oldu derken “ahh canım benim, ben de dün gece bu cümlelerin aynısını kurdum kızlara” deyip gülmeye başladı. Kendimi çok özel hissediyorum. Egom sıfırın altında beş!


Pazar sabahı oldu. Türk delegasyonu gitti, beş saat uyuyup otelden ayrılıyoruz. Evet, Catania’ya gittik her şeye rağmen. Sonuç; hava alanı açık... “Açılır yaaaaaaaaa…” önermesi tuttu. İtalya da işler nasıl yürür Malta’lı adama ben mi öğretecektim zaten. O benim cibilliyetsizliğim. Şehre geldik. Hava soğuk. Pizza yemek için restoran bakıyoruz, evet girişim başarılı. Pizzalar söylendi, Palermo’da neler yapıldı kriterleri başladı. Şuana kadar işler yolundaydı ta ki arkamdan bir ses duyana kadar.


- Hasan abi benden adam olmaz. Bu yaşıma geldim hala haylazım. Ama ben böyleyim, ben evlenecek adam değilim. Olmadı yapamıyorum. O kadını da istiyorum, bunu da, şunu da. Ama çocuk da lazım ne yapsak bi akıl ver. 


Bu bana hep olur. Gaipten Türkçe konuşmalar duyarım. Otobüste kadınlar aralarında konuşurken “Selma abla ama haksız mıyım” diye bir ses duyup arkama bakarım ama aslında onlar matlaca konuşuyordur. Yine öyle sandım. Yok, hayır bu sefer başkaydı. Ses devam ediyordu.


- Sonuçta biraz da kader… Yani bakma ben böyle çok haylazım ama inançlı adamım. Bence herkesin ölüm anıyla doğum anı belli, arası sana kalmış. Şimdi aile kurmak da güzel ama etrafıma bakınca şeytan dürtüyor yahu. Sen açık büfeye mi gidersin, yoksa önüne konanı hayatın boyunca yemek mi istersin. Bak ben çok felsefik bi adamım. Vallahi bak. Okuyorum falan. Gençken bi arkadaş akıl vermişti, kadınlar okuyan adamları sever, atıp tutacaksın, atıp tutacaksın. 


Pizza boğazımda kalınca arkadaşım ne var yahu dedi. Dedim arkamdakiler Türk, konuşmalarına daldım pardon. Yani tamam haylazsın anladık da sus be adam demek geldi içimden. Az sonra kalktılar, keşke bir de tiplerini görmeseydim. Ellisini devirmiş suratı meymenetsiz bir adam. Sen zaten evlenme bence de. 


Kahveler içildi, artık yoldayız. Hediye dükkânına girdik, elimiz boş gitmeyelim diye. On dakika sürmedi çıktık ve dışarıda inanılmaz bir dans gösterisinin tam göbeğine düştük. Dünyanın en güzel kızlarını seçip balerin mi yaptınız? Havada iplerle gerilip o yana bu yana savruluyorlardı. Arkadaşıma dönüp ”bakma benim böyle kütük gibi durduğuma ben de bale yapmıştım anlarım bu işlerden, esneğimdir” dedimse de hadi oradan be der bakışıyla sesimi kesti. Hâsılı, hava alanına vardık. Pazar günü tamam da hava alanı yani burası insan iki tane mağaza açık bırakır, hani zaman geçerdi. Elbette avucumuzu yalayıp bavulları verdik. Paşa paşa uçağımıza binip 25 dakikalık yolculuğumuzu tamamladık, alkışlarla piste indik. 


Eee anlat bakalım seni gidi, iyi gezdin diyenlere abarta abarta anlattım ertesi gün. Aman ne saadet! Bir Palermo tatili asla sadece bir Palermo tatili değildir! Bu yolculuğun özeti budur.


Hiç yorum yok: