16 Mart 2008 Pazar

diyebilir misin kaderine biraz da seni dinlemesini..??

‘İnsanın evi gibisi yok’ denen şeyi şuan çok içten hissettim. büyük bir koltuğu kimseyle paylaşmadan işgal edip kahveme koyduğum likörün tadını hissetmeyi denedim. Olmadı. şarkı büyü edasıyla algımı kapadı. insanoğlu duygulu yaratılmış... biliyorum pek çok kez duygularımı kaybetme eşiğine geldiğimde içimdeki büyük yokluktan. Şimdi yine duygu eşiğim düşüyor, kaybetmekten en çok korktuğum şeyi kaybediyorum.bu kayıp etrafımdaki surlarımla ters orantılı… 3gün sahip olduğum balıklarımı bile kaybettiğimde bunca kederleniyorsam yılların ben’ini kaybetmek bilmem nasıl olurdu…

15 Mart 2008 Cumartesi

edebiyattan giydim rengimi

Edebiyat dönemleri kadınlardan etkilenmiş nedense... Kadınlarsa modadan. Bu demek değil ki hep erkekler yazmış kadınlar ilham vermiş; ama yadsınamaz bir gerçek var ki kadın etkisi her daim süregelmiş; edebiyatın, siyasetin, dinin ilerleyişinde... Erdoğan Alkan varlık dergisinin bir sayısında “şiirin ölümsüz kadınları” diye bir yazı yazmış, şöyle demiş bir parçasında “kadınlar arasından çok az sanatçı çıktı ama en güzel yontular, en güzel resimler kadınlar için yapıldı, en güzel romanlar, en güzel öyküler, en güzel şiirler kadınlar için yazıldı.”

60larda yaşayamadım ben. Koyu renk göz makyajı, iri, renkli gözlükler,süper mini etekler,renkli mus ve file çoraplar, florasan renkler… Yaşım icabı epey bana uzaktılar. Dönemin edebiyatı bu tür kadından etkilenmiş haliyle… Biraz batının kadını ilham vermiş olmalı ki şiirlerde yabancı isimler yankılanmış. Özdemir Asaf’ın Laviniası, Atilla İlhanın Pia’sı, Sezai Karakoç’un Mona Roza’sı, Orhan Veli’nin Edith Almeria’sı ne kadar gerçek ya da ütopik tartışılır tabi ama bir aşkla bahsetmişler bu isimlerden her biri. Bilim kurgunun yükseldiği kentleşme idealizesinin yaşandığı bir edebiyat. Çiçek yüreklerin devriymiş 60lar… Renkli giyimleri mi aşkı doğurdu yoksa bu aşk mı renkleri bilinmez…

70ler daha durgun dönemlermiş, daha çok aşkın yansımaları varmış edebiyatta. Özgürlük hissi yalnız modaya değil edebiyata ve siyasete de yansımış aynı anda. Hippi tarzın yaygınlığından bilinmez mi? Rahat ceketler, yamalar, kroşe ve bordür baskılar, bağcıklı kalın dolgu topuklu rengârenk ayakkabılar, folklorik desenler, rengârenk tunikler, basma bluzlar morlar, sarılar, bordolar… Yine insandan ilham almış edebiyatta… Umut varmış mesela o dönemin dokusunda… 70li yıllarda çekilen filmlerin hemen hepsi mutlu sonla biterdi. Durum elbette giderek değişti… Zaten sabit kalan ne vardı ki?


80lerde edebiyat entelektüel bakış açısına dönüştü. 82den sonra siyasi yalpalamalarla edebiyat kendini çekti. Yalnızlık, yüzleşme ve içe dönüklük tercih edilen temalara dönüştü. Moda cephesinde de bu darbe hissedildi elbet… 80ler moda anlamında en rüküş ve çirkin yıllar olduğu söylense de bugüne çok iz bıraktı. O yıllar eğlenme ve hayal kurma zamanıydı. Bir taraftan moda imparatorlukları kurulurken diğer taraftan çok büyük kayıplar oldu. “Modaya damgasını çok ağır bir biçimde vuran o dönem” dendi büyük vatkalar, bileğe doğru daralan plili pantolonlar için. Kimse sahiplenmedi ama uzaktan seslenildi… Yaşanan büyük buhran arabeski ve cinsellik ön planlı filmleri, senaryoları doğurdu. Siyasetten ve gündemden uzak tutma amacı güdüldü, popüler kültür patlaması yaşandı adeta. Bize belki de hatırlanası en güzel anı olarak “susam sokağı” kaldı…


90lardaysa fantastik edebiyat diye bir şey çıktı… Romantik bakışın yitip tekdüzeliğin, mekanik, ruhsuz kent imgesinin yaşandığı… Bu dönemden sonra pastoralliğin doğuşu bu yüzden olmalı yani olmayanın istenmesi hayali… 80lerde markalaştırılan her şeyi 90larda sarsmaya başlayarak tamamen yok ettiler. Pop kültürünün patlama yapmasıyla moda çizgisi değişti elbet. Oduncu gömlekleri, kot gömlekler, bol paçalar yeni bir çizgiyle ilham eşiğini değiştirecekti yeniden… Benim çocukluğuma tekabül eden bu yıllar internetle tanışmak, annemizle Dallas izlemek, cinali serisini okumak, taso oynamak ve parliament sinema klubünün filmlerini izlemek anlamına gelecekti hiç kuşkusuz…


2000li yıllarda artık sürekli yeni kitap çıkıyor yeni trendler oluşuyor ama aslında hiçbiri moda olmuyor. Tüketimi kolay, hazırcılık hâkim adeta. Biraz 60lardan biraz 70lerden derken kendi dönemini yaratamadan bir şeylerin devamı oluyor… Mesela bu sezon 60lara dönüş yaptık yeniden… Dönüşler başa oluyor ve biz sürekli aynı şeyleri yaşıyoruz aslında… Devinim dedikleri bu olsa gerek... Edebiyat hayattır sözü tam olarak bu işte... Hayattan gelen edebiyat...