30 Haziran 2008 Pazartesi

sözlükmarmara


dün itibariyle sözlükmarmara'da haftalar süren çömezlik sıfatından arınarak esaslı yazar mertebesine ulaşmış bulunmaktayım!
"bknz:kriminalsenfoni" :)
artık benimde yazdığım entry'ler cümle alem tarafından görülebilmekte.
ekşi sözlükten esinlenerek hazırlanan bir kaç girişimci üniversitenin sağladığı bu toplumsal faydaya teşekkürlerimizi sunar,
bolca yorum yazmak yoluyla sözlükmarmara ailemize uzun ömürler dileriz :)
*
http://www.sozlukmarmara.com/

kriminal denemeler

Korku, korku, korku… Yaşam giyotinin gölgesinde bir terör rejimiydi.
Adımlarını hızlandırdı her ihtimale karşı. Nefesini tuttu ve döndü.
-‘ İstediğin nedir? ‘ diyebilmişti.
Korkusu küstahlığına dönüştü. Karşısında duran acımasız bir haydut değildi. Bir ayyaştı, suya küs bir ayyaş… Gecesini geçirmeye yetecek şarap parasıydı istediği.
Gece vakti sokaklar tekin değildi. Hele Beyoğlu sokakları hiç değildi. Bu günlerde kaçakçılar, fahişeler, iki cinayet arasında burada dinlenen katillerle dolup taşıyordu bu yollar.
Belki buradan gitmeliydi. Belki sadece bu geceyi geçirip sonra aradığı şeyi bulmaya koyulabilirdi. Bulmak evet! Ama nasıl? Neyi nerede bulacağına bağlıydı bu. Ya şimdi? Çarşaflarına yalnız insanların kokusu sinmiş boş bir otel odasına mı sığınacaktı?
Kapıdan girecekti. Bu ona yalnız olduğunu hatırlatacaktı. Yastık kılıfında kimliği belirsiz bir saç kılıyla karşılaşacaktı, duvarlar yabancı gelecekti, içinden konuşmak gelmeyecekti.
Bir çakmak aleviyle aydınlandı gece, sigarasını yaktı. Yanı başına geldiği otelin bozulmuş tabelasına baktı, sonra kafasını çevirip hızla yürümeye başladı. Her adımda uzaklaştı o otel odasından ve herkesin ama hiç kimsenin karanlık sokaklarından.
Aradığı şeyi bulmalıydı. O şey her neyse buradan çok uzaktaydı. Bulmak evet! Ama nasıl?

29 Haziran 2008 Pazar

yağmur yağdıran grup TRAVİS!

Bugün kendim için bir şey yaptım. Epeydir kurtulamadığım bir hafta daha da kurtulamayacağım kasvetli halimden arınmak adına inanılır gibi değildi bu… Parkorman’ a kurulan platformda izlediğim 3ayrı performansın ayrı ayrı tadı damağımda kaldı. Binboa elinden gelenin fazlasını yaparak konser alanını festivale çevirmişti. Minik hediyeleri vardı her biri birbirinden güzel olan…
*
Sahneye ilk çıkan ‘SAKİN’ idi. Mor ve ötesinin ilk halini andıran belki biraz daha kendine güvenen küstah tarzıyla muhteşem şarkılarını söylediler. Piyasaya karışıp çizgiyi bozmalarından korkarım. Favorimi sona sakladılar bi’ gülümsedim o an:)
*
“bu yağmur dinmez ki âdemden beri yağar durur
telaşta bu kez tekrardan ibaret abiler
sorumlu olur mu erken çöken kış akşamında
görürsen haber ve o mutlu insandan”
*
Ardından sahneyi alan Mor ve Ötesi bana hediye gibi ilk 2 albümlerinden söylediler çoğunlukla. 9 sene sonra onları tekrar konser sahnesinde izlemek güzeldi. Kendi kendime neyi protesto ediyorsam sanki... Gitmedim ama sonuç olarak birdaha konserlerine, minik tepkimle başbaşa yaşadım. İlk şarkılarının tadını arayıp da bulamıyorum artık. Zaten hep böyle oluyor… O yüzden artık yeni çıkan guruplar fazla piyasaya karışmasınlar diye dua eder oldum. Kulağımdaysa geceye dair onlardan bu şarkı kaldı… Tıpkı eskiden olduğu gibi...
*
“yüzünden başlasam gitmeye uzaklara, duymasam kimseyi
sonu olmasa ummadık rüyalarda, eksilse yok olsa bile değer
bir gün kendimi bırakıp, sana anlatsam ne olduğunu
neden sözleri yuttuğumu, gerisi zaten gözlerinde l
ütfen beni hemen uyandır, ya da hep öyle bak yüzüme
ne kork benden ne uzaktan dinle lütfen beni uyandırma”
*

Sabırsızlanmaya başlamıştık ki ‘o an’ geldi ve artık TRAVİS sahnedeydi! Oturan ahalinin hepsi ayaklanınca nefes almakta dahi zorlandık sevgili ablam ve ben. 10yıl geciktikten sonra ilk kez gelmişlerdi Türkiye’ye. Onlar bir efsaneydi… Evet, yağmur yağdıran gruptu… Öyle kapıldık ki büyüye, nasıl geçti onca zaman anlamadık. O efsaneyi sona saklamışlardı yine. Kapanış olarak belirledikleri “Why does it always rain on me” başladığı anda bir sürü insan aynı anda şemsiye açtı. Görülmeye değer bir manzaraydı… Bilindiği üzere 1999 Glastonbury festivalinde kuru ve yapışkan geçen bir günün ardından Travisin sahneye çıkıp da bu şarkıyı söylemeye başladığı ilk andan sonra yağmur yağmaya başlamıştı ve grup için belki de en ilginç dönüm noktasıydı. İnsana böyle tesadüf mü olur dedirtmesinin ardından şarkı marş haline gelmiş idi… Bu şarkıyı canlı canlı dinleme fırsatım olduğu için keyfim oldukça yerinde yalan yok :) Umarım tekrar gelmek için bir 10sene daha beklemezler..
*
27.06

24 Haziran 2008 Salı

"kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?"

23 Haziran 2008 Pazartesi

sınav dönemi manifestosu!

itirazım var arkadaş!
haziranın sonu olmuş benim hala girecek 8tane finalim var. 1buçuk ay final dönemi uygulamasını istemiyorum! evet şuanda söylediklerimi geçtiğimiz 3dakika içinde düşündüm bu doğru ama içimden geçen dilime fazla gelmedi hepsi bu.
evet kıskanıyorum.kızgın şezlongtan serin havuza atlayan, 1de uyanıp köpeğiyle gezmeye çıkan, günde 3tane film izleyen, 15saat alışveriş yapan, bomboş sağa sola bakan, romantik ve saçma televizyon dizileri izleyen, türk kahvesi içip saatlerce çene çalan, geceleri oraya buraya gidip sabaha kadar eğlenen kimseyi sevmiyorum!
ben yapışkan sıcakta 900 sayfalık kitapla cebelleşirken düşünmeye hakkım yok mu bi yerde adil olmayan bir şeyler olduğunu? üstelik haktan hukuktan bahsederken her saniye. hayır kardeşim bende çimlerde yatmak istiyorum. temmuzda hala sınavlara girmek hayat ışığımı söndürmez mi şimdi benim? annem kızmaz mı ,atma temmuzda okul mu olur gel artık yanıma demez mi?
rüyalarımda egzotik yerlere gidip tatil yapıyorum, gülücükler saçıyorum, ne biliyim dergiye yazı falan seçiyorum -o bile tatil bana ya -.
2hafta daha yaşarsam ben bida ölmem ben burdan bunu anladım. ha bide bu okul 4senede bitmez bide onu anladım!

22 Haziran 2008 Pazar

delirmek üzerine..

delirmek..
bir sokak ortasında..
gelmeyen bir mesaj için,gitmeyen bir mesaj için,
yüzüne dokunamadığın kişi için delirmek,bir sokak ortasında..
göğe çevirdiğinde başını,yağmur olup içine yağması..
yere eğdiğinde başını,soluğunun kesilmesi..
ya da rüzgarın her yüzüne dokunuşunda,
onun buralarda bir yerlerde olduğuna inanmak gibi bir şey olsa gerek..
her gece rüyalarını seslendiriyorsa,
ona sarıldığını sandığında hayalini buluyorsan kollarında,
ve kokusunu beklerken boşluğu çekiyorsan içine,
başlıyorsun delirmeye..
bir parça kahkaha kalabalıklarda,
bir parça susmak evinin arka odalarında,
ve bir parça ağlamak dinlediğin şarkılarda..
gurur adına kısa kestiğin konuşmaların ardından pişmanlıklar
ve de bir parça..
gurur adına..
gurur?
insan gururlu olunca başını arkaya çevirmez,
gözünden "o"nun için yaş inmez,
duymayı en çok istediği sesin yanından bile geçemez..
beklemek..!
ne uzun bir kelime..
aramasını beklemek,konuşmasını beklemek,kapılarda gelmesini beklemek,
sonra dönmesini beklemek..
ne uzun bir kelime.
düşünmeye,sorgulamaya iten ikilemler..
bırakıp giden için mi, ardından bakan için mi daha zoR olmalı?
”o kadar da önemli değildir aslında bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer..
delirmek..
geceler boyu düşünüp bir çıkış bulamamak,
geceler boyu susup kendi sularında boğulmak..
beni delirten,bu karanlığa hapseden kişi sen iken
umut ışığımın yine aynı deLiLikten kaynaklanacağını kim bilebilirdi ki?

21 Haziran 2008 Cumartesi

DÜNYANIN EN İYİ GİZLENEN SIRRI!!!

Madde 1
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.
Madde 2
Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.
Bundan başka, bağımsız memleket uyruğu olsun, vesayet altında bulunan, gayri muhtar veya sair bir egemenlik kayıtlamasına tabi ülke uyruğu olsun, bir şahıs hakkında, uyruğu bulunduğu memleket veya ülkenin siyasi, hukuki veya milletlerarası statüsü bakımından hiçbir ayrılık gözetilmeyecektir.
Madde 3
Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
Madde 4
Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
Madde 5
Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.
Madde 6
Herkes her nerede olursa olsun hukuk kişiliğinin tanınması hakkını haizdir.
Madde 7
Kanun önünde herkes eşittir ve farksız olarak kanunun eşit korumasından istifade hakkını haizdir. Herkesin işbu Beyannameye aykırı her türlü ayırdedici mualeleye karşı ve böyle bir ayırdedici muamele için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 8
Her şahsın kendine anayasa veya kanun ile tanınan ana haklara aykırı muamelelere karşı fiilli netice verecek şekilde milli mahkemelere müracaat hakkı vardır.
Madde 9
Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulanamaz veya sürülemez.
Madde 10
Herkes, haklarının, vecibelerinin veya kendisine karşı cezai mahiyette herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikle, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir.
Madde 11
Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.
Hiç kimse işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha şiddetli bir ceza verilemez.
Madde 12
Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır.
Madde 13
Herkes herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkına haizdir.
Herkes, kendi memleketi de dahil, herhangi bir memleketi terketmek ve memleketine dönmek hakkına haizdir.
Madde 14
Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir.
Bu hak, gerçekten adi bir cürüme veya Birleşmiş Milletler prensip ve amaçlarına aykırı faaliyetlere müstenit kovuşturmalar halinde ileri sürülemez.
Madde 15
Her ferdin bir uyrukluk hakkı vardır.
Hiç kimse keyfi olarak uyrukluğundan ve uyrukluğunu değiştirmek hakkından mahrum edilemez.
Madde 16
Evlilik çağına varan her erkek ve kadın, ırk, uyrukluk veya din bakımından hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın evlenmek ve aile kurmak hakkına haizdir. Her erkek ve kadın evlenme konusunda, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hakları haizdir.
Evlenme akdi ancak müstakbel eşlerin serbest ve tam rızasıyla yapılır.
Aile, cemiyetin tabii ve temel unsurudur, cemiyet ve devlet tarafından korunmak hakkını haizdir.
Madde 17
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olmak hakkını haizdir.
Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
Madde 18
Her şahsın, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.
Madde 19
Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir.
Madde 20
Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.
Hiç kimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz.
Madde 21
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.
Halkın iradesi kamu otoritesinin esasıdır; bu irade, gizli şekilde veya serbestliği sağlayacak muadil bir usul ile cereyan edecek, genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak olan devri ve dürüst seçimlerle ifade edilir.
Madde 22
Her şahsın, cemiyetin bir üyesi olmak itibariyle, sosyal güvenliğe hakkı vardır; haysiyeti için ve şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakların milli gayret ve milletlerarası işbirliği yoluyla ve her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip olarak gerçekleştirilmesine hakkı vardır.
Madde 23
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
Herkesin menfaatlerinin korunmasi için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
Madde 24
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
Madde 25
Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır.
Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
Madde 26
Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.
Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Madde 27
Herkes, topluluğun kültürel faaliyetine serbestçe katılmak, güzel sanatları tatmak, ilim sahasındaki ilerleyişe iştirak etmek ve bundan faydalanmak hakkını haizdir.
Herkesin yarattığı, her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserlerinden mütevellit manevi ve maddi menfaatlerin korunmasına hakkı vardır.
Madde 28
Herkesin, işbu Beyannamede derpiş edilen hak ve hürriyetlerin tam tatbikini sağlayacak bir sosyal ve milletlerarası nizama hakkı vardır.
Madde 29
Her şahsın, şahsiyetinin serbest ve tam gelişmesi ancak bir topluluk içinde mümkündür ve şahsın bu topluluğa karşı görevleri vardır.
Herkes, haklarının ve hürriyetlerinin kullanılmasında, sadece, başkalarının haklarının ve hürriyetlerinin gereğince tanınması ve bunlara saygı gösterilmesi amacıyla ve ancak demokratik bir cemiyette ahlâkın, kamu düzeninin ve genel refahın haklı icaplarını yerine getirmek maksadıyla kanunla belirlenmiş sınırlamalara tabi tutulabilir.
Bu hak ve hürriyetler hiçbir veçhile Birleşmiş Milletlerin amaç ve prensiplerine aykırı olarak kullanılamaz.
Madde 30
İşbu Beyannamenin hiçbir hükmü, herhangi bir devlete, zümreye ya da ferde, bu Beyannamede ilan olunan hak ve hürriyetleri yoketmeye yönelik bir faaliyete girişme ya da eylemde bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz.


dünyanın en iyi gizlenen sırrına ortak oldunuz! siz de dünyada yaşayan her insan gibi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne ihtiyaç duyabilirsiniz.

19 Haziran 2008 Perşembe

Ey ulu yıldız! Kendilerine ışık saçtıkların olmasaydı saadetin nerde kalırdı?*

İçimde kırmızı desen değil, mor desen değil, yeşil, mavi hiç değil belki “ala” renkli bir ruh geziyor. Bir yolda yerli yersiz durup ‘kimsin sen?’ diyor bana… KİMSİN SEN?
Hava soğuk. Yaz aylarının en soğuk perşembesi belki. Kar yağmıyor evet ama düşlerime ince bir siyahlık çöküyor. Susuyorum.
Konuştuğumda hep sana kurdum cümleleri. Şimdi ‘içimi dış yaptığım sen’, benden bağımsız bir ruha dönüşmüşken, anlıyorum ki kızmak, ağlamak işe yaramıyor bugün. Ve aklından geçen – bizi eksilten her ne ise işte o- bedenine tekabül ettiğinde sıkı sıkı saracak bir ‘biz’ zaten kalmıyor…
Gelecekten bahsedenlere usulca gülüyorum. Küstahlığım kendini ele veriyor. İnsanın 1günlük yaşaması gerektiğini unutuyorlar. Bugünün mutluluğunu ertelemek ertesi gün ‘keşke’ doğuruyor. Gelecek hayalleri kurmak… Ah ne büyük aptallık oysa! Bunu biliyorum evet. Cesedi yakılıp kül olacak insancık’ ın son sözü gibi diliyorum. Bugünden sonrası yakılacak ve külleri saçılacak! Evet evet güzel söyledim. Soğuk bir yaz günü kadar güzel ne olabilir?
Hava soğuk. Yaz aylarının en soğuk perşembesi belki. Kar yağmıyor evet ama düşlerime ince bir siyahlık çöküyor. Susuyorum.
Vasiyetim temada saklıdır!

Küller – Gelecek
Gelecek – Küller
Gelmek – Kül
Kül - Gel

*Nietzsche

17 Haziran 2008 Salı

gece oyun oynuyor aklıma!

Bordoya çalan bir gramofona o eski plağı koyduğunu gördü düşünde. Kâbus gibi bir gece demişti uyumadan önce. Uyumamalıydı bu gece, içinde onun olduğu rüyalar göreceği kesindi… Şehirde onsuz geçen ilk günden beri bu böyleydi, her gece farklı rollere bürünüp başrol oynuyordu. Sahte gülümsemelerle bazen, bazen pişmanlıkla, bazen de sevgiyle kendisini göğsüne sardığını görüyordu… Değişmeyen tek şey yanılgısıydı. Ama yanılmak huzur getirmiyordu…

...

Bugün çalışmanın, sevmenin ve acı çekmenin, gerçekten yaşamak olduğunu biliyorum!
Ama yaşamak, olabildiği ölçüde saydam olmak ve yazgısını sevinçlerden
ve tutkulardan oluşan bir gökkuşağının olağanüstü yansıması olarak kabul etmektir... *
.
*Camus

evet evet, böyle!

Bugün Can Dündar’ın milliyet gazetesindeki köşe yazısını* okudum. Sustum, dinledim aklımı. Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi diyordu “Hayattan ne öğrendiniz?” sorusuna… Kendime bunu düşünmek için ek süre bile tanıdım. Korktum önce, gergindim. Dedim ki: “ Ezgi, bu senin kendi sorunun. Yüksek sesle açıklama yapmana lüzum yok.” Sonra ise ruhuma söz geçiremeyişimi cümlelerimi sessiz kuruşuma verdim, sıyrıldım kaybedişlerimden.

Zayıf insanlardan hayatım boyu haz etmedim. Halini acındırarak anlatan, çaresiz bakışlar savurup dövünen, ağlayan insanlara acıdım. Öğrendiğim ilk önemli şey buydu. Güçlü olmak! Gerekirse evinin arka odasında ağlamak ama dik durmak. Bu duygularımın yozlaşmasına sebebiyet verdi ara ara. Ama sonunda hep buna değdi… Kaybedişlerime acımadım sonraları. Kaybetmekten korkmak değer bilmemeyi getiriyordu, anladım. Değer bilmek! Ah ne büyük bir erdem…

*16 Haziran 08 tarihli milliyet gazetesi.

11 Haziran 2008 Çarşamba

Görsel şölen diye bir kavram varsa işte budur! OPERATION : ORFEO

Caaaaanım AKM imaj yeniliği amacıyla dönülmez bir yola girmek üzereyken son kez sahnesini görme fırsatım oldu. Opera kültüründen haz etmeyen biri olarak ne tam tiyatro, ne müzikal, ne opera diye bir sınıfa hapsedemeyeceğimiz bir şölen izledim…
Kirsten Dehlholm yönetimindeki 14kişilik topluluk (sahne arkasını saymaz isek) kilise müziklerini andıran yer yer solo, yer yer koro müzikal zeminle birleşmiş. Müzikleri Bo Holten, John Cage ve Christoph Willibald Gluck imzalı. Ayrıntılar ince düşünülmüş. Yavaş ve emin hareketlerle dans eder gibiydiler adeta. 3bölümden oluşan sahnesi efsaneden tasvirle ondan bağımsız bir bedene bürünmüştü. Aralıksız sunulan bu 3 bölüm “ışık ve gölgelerden oluşan imgelerle, düz zeminlerle ve derinlikle zenginleştirilen iniş, yükseliş ve kayıp’tı.”
Çocuksu ayrıntılar hâkimdi. Ceplerinden sırayla çıkardıkları objeleri her görüşümüzde ‘yok artık’ demeye mahkûmduk… Ben en çok aynı anda balon çıkarıp üflemelerini sevdim. Sonundaki ışık oyunuysa takdire şayandı. Kendi içlerinden başlayıp ‘en arkada oturan’ beni bile içine alan ışık dalgaları ‘ne yapsak da unutulmaz olsak?’ sorusuna gelen tokat gibi bir cevaptı.
Aksilik bu ya 2kez elektrik kesildi. İzleyiciler sinirlendi. Ama sahne öyle büyülüydü ki önemsemeden devam ettik. Türkçe üst yazı çoğu yerde koptu boş boş müziği dinledik. Ama buna da ses etmedik. Sona erdikten sonra ışıklar açıldığında hala herkesin alkışlamaktan elleri patlamaktaydı. Yanımızda oturan bayan hızını alamayıp “bravo teknik” diye kendinden geçerken bizi de bir gülme tutmadı değil…
Neyse… İKSV ‘ye uzun ömürler diliyorum. Ve tiyatro festivali için önümüzdeki sezonu şimdiden iple çekiyorum…

4 Haziran 2008 Çarşamba

ruhumu dinle!
sesi derinimden gelir.
yüzünü çevir gri'ye
renksizlik içsesi getirir.
salt bir güzellik dersen dinlediğine
kabus denen sanrı
toz pembeye bürünür!