11 Eylül 2008 Perşembe

geç kalmış bir hediye...

Saçları kirpiklerine dökülen bir kadındı. Yaklaşmaya korkutan cinstendi güzelliği… Şairlere ilham verecek bir tazeydi. Gençlik tehlikelidir derler ya… Tehlike ancak bu olabilirdi…

Yedisinde öğrendiği harflerle kurduğu cümleler bir ömür ona ne verdi… Aynadaki suretinde ne gördü. Soruları yollarını çizdi. Yanıldı yeni yollardan yürüdü.
Yirmi birinde çocukluktan arındı, annelikle tanıştı. Yüreği ağzında atmaya başladı. Bilinmedik bu duyguya kapıldığında insan olduğunu anladı…

Seneler geçti üstünden. Annem olduğunu hissettiğim zamanın üstünden seneler geçti. İlk ne zaman fark ettim, ne hissettim hatırlayamam belki ama gülümsemiş olmalıyım kundakta bebek iken..

Bugün neden kalbimden her acı geçtiğinde onu arıyorum, göğsünde uyumak istiyorum. En büyük sorunları bile çözebilir çünkü. Beni kimselerin sevemeyeceği gibi sarmalar yüreğine.
Yirmi birime yeni girdiğim bu aralar gözlerim daha çok dolar oldu. Yerli yersiz çocukluklar yapıyorum. Çocukluktan arınmaya, annelikle tanışmaya öylesine uzağım ki ve de…

Geç kalmış bir hediye bu. Yıllar geçtikçe, yüzüne yerleşen çizgiler gibi değil… Bunca yıla rağmen masum kalan yüreğine küçük bir buse sadece… Hala her kalbim acıdığında andığım bir yürek O. Onun bedeninde bulduğum huzuru bugün hiçbir günümde bulamadığım bir melek…

İyi ki doğdun canım annem…

6 Eylül 2008 Cumartesi

rest

Hayallerinin peşinden giden insanlara imreniyorum.
Her şeyi ardında bırakıp dünyanın diğer ucuna yerleşen mesela… Kendi kültürüyle harmanlayıp yeni bir “ben” kuran kendi içinde…

**
Dün gece şahit oldum buna. Hayır ütopik değildi… Sadece cesur bir adım gerektirmekteydi. Ve kendimi düşündüm.
Yıllar sonra Barcelona’nın La Ramblas’ında küçük bir teras katında, avukatlık diplomamı bir çekmeceye kaldırıp sanat için yaşamak dedim kendime. Yaşama amacım ofisimde oturup, gelen dava dilekçelerine bakmak değil.
En azından salt bu değil...