22 Aralık 2011 Perşembe

isveç, kuzey kutbundan hallice..


Bu aralar canım sıkkın değişik bir şeyler yapsam, ne yapsam sorusuna cevap: hadi Aralık’ta İsveç’e gideyim. Hava alanına az önce indim. İlk izlenim: Burada kızlar efsane!!! Evet, ikinci izlenim: Bu alfabeyle bu iş çok zor... Sempatik olsun diye üç beş cümle öğreneyim gelmeden dedim, kısa yoldan kafamdaki bu fikri kaldırıp attım. Hava alanı da şehre iki saat uzaklıkta olmasa belki daha güzel bir başlangıç yapabilirdim. Neyse, öğle arasında aldığım kulaklık ve eldiven doğru bir yatırımmış en azından içimde pişmanlık yok. O değil daha kar da yağmamış, son iki kış’ımı Malta’da geçirdiğimi göz önüne alınca ufo gören masum köylü ruh haline hazırlamıştım kendimi, elde var sıfır.  


Perşembe
Yüzüm dondu. Aman daha kış gelmedi, kar bile yok diyen İsveçli arkadaşlarımı tek tek yanaklarından öpüp ayrı ayrı sarılmak istiyorum. ‘Zaten yorgunum, iyice uykumu alayım da öğleden sonra şehri gezerim’ planlarım tam hayat ettiğim gibi olmadı. Yani hava 3 de kararmasa iyiydi. Burada insanlar günışığından bihaber. Abartmayın mesela. 
Neyse. Döviz bürosuna gidip 100 Euro karşılığında 828 sek alınca ne çok param oldu tadında yaşadığım sevinç az sonra kahve & sandviç ikilisine 150 sek vermemle sona erdi, çok bile sevinmişim 15dk neyime yetmedi. Evet, izlenimlere geri dönecek olursak 3 numara: BU ÜLKE ÇOK PAHALI!  


Cuma 
Bugünkü havanın yanında dün Hawaii’ye gitmiş gibiyim. Burası çok şirin, küçük bir şehir… Kaldığım yer Uppsala’nın Taksim’i gibi bir yer. Sağa sola bakınca mağazalar, restoranlar dolup taşıyor. Her an hareketli, Christmas zamanı diye lunaparka çevirmişler her yeri. İnsanın alışveriş yapacağı yoksa da şeytan dürtüp zorla bir şeyler aldırıyor. Ayıp olmasın diye bir şeyler aldım. Burada sabah var sonra direk akşam var, ne garip memleket yahu. Ben burada yaşayamazdım. Hoş, insanlar beklediğim kadar duyguları ameliyatla alınmış tarzında değiller. Ama ne sıcak bir kültür diye abartmaya da lüzum yok. Ama ben de kutupta doğsam, benimde arkadaşlarım penguen olsa ben de biraz soğuk karakterli olurdum sanıyorum. Suçu biraz da kendimizde arayalım. Ne soğuk millet deyip direk çöpe atmak hoş değil. 


Cumartesi 
Gerçekten kar mı yağıyor diye camdan dışarı üç kere baktım. Evet, kesinlikle kar yağıyor. Derin bir oh çekip hemen üç beş de fotoğraf çektim. Kalbim kırılırdı eğer kar görmeden gitseydim. 
Bu şehrin en güzel özelliği soğuk olması... Bu açıklanması garip bir özgüven veriyor insana. Soğuk insanı kendine getirir. Gerçekleri hissettirir. Zayıflıklarını tanır, zayıflığınla yüzleşirsin. 
Çok güzel bir restorana gittik, her zamanki gibi ülkemizi temsilen sadece ben vardım. Biri Amerikan gerisi İsveçli sekiz kişilik bir gruptuk. Dünyanın en lezzetli yemeklerini yemiş olabilirim, başlangıç olarak deniz ürünleri yediğime de hala inanamıyorum. Hayat değişiyor. Ben ki tadını bilmem, gram da haz etmem deniz ürünlerinden. Ama içimden bir ses bunca yıl haksızlık etmişim onlara diyor ya hadi bakalım. Sonrasında abarta abarta bitiremedikleri gece kulüplerinden birine gittik. Ben İstanbul’dan sonra hiçbir konsepti beğenemez oldum. Bizim Kuruçeşme mekânlarımızın yanına yaklaşır tek bir yer görmedim bunca şehirde, ülkede. Onlar bilmediğinden ellerindekini dünyanın sekizinci harikası sanıyorlar, söyleyip kalplerini kırmak istemedim. Oo gerçekten çok güzel burası deyip içimden hadi oradan be dedim. Ama kötü değil tabi, sadece normal. 
Çok korkuyorum bu gece nedense. Evimde olsam diye iç geçirdiğimde kalbimden hangi şehir geçiyor bilmiyorum. Biri lütfen beni bu karanlıktan alsın. Bu şehirde yaşıyor olsam, ölürdüm yalnızlıktan, ölürdüm sessizlikten. Şimdi ne desem anlam eksiltir. Soğuk güzel, insanı sakinleştiriyor hatta biraz da yavaşlatıyor ama yaşamak için seçeceğim şehir burası olmazdı. 


Pazar
Uyanıp hızlı hızlı hazırlandım. Stockholm’e gideceğim treni son anda yakaladım. Tren yolculuğu kadar sevdiğim bir şey yok galiba, bunu sık sık söylüyorum ama yinelemekte fayda var. Kar yağışını izleyerek vardım merkeze. 
Hızlandırılmış İsveç seyahatimin sonunda içimde büyük bir huzur vardı uçağa bindiğimde. Dönüşleri her zaman sevmişimdir. Başka şeylerde olmaya bir huzur verir insana. Bu sıcacık adaya, bıraktığım hayata dönmek içimde yeniden doğan güneş gibiydi. Günışığına hasret kalmışım resmen. Geldiğim gibi ‘hello sunshine’ şarkısını açıp dinlemeye koyuldum. Anlamlı şarkıymış vesselam. 

Hiç yorum yok: