18 Mart 2012 Pazar

“love each other, forgive each other”

Dünya nüfusunun %95’inin mutsuzluk ve hayal kırıklığı üzerine kurulu olması değişmeyecek bir gerçek. Öyle katı bir düzen içindeyiz ki, gazeteler her gün milyonlarca insanın öldüğünü yazıyor, dergiler ne kadar şişman olduğunu hissettiriyor, cemiyetler içindeki kıskançlık güdüsünü canlandırıyor sahip oldukları kıyafetler, arabalar, muhteşem evler ve güzel kadınlarla… Filmler kusursuz ilişkileri konu ediyor ve görüyorsun eşler ne kadar muhteşem olabilir. Duygusal, romantik, fedakâr… Sonra kendi hayatına bakıyorsun, diyorsun ki kendine, aman allahım dünya korkunç, şişmanım, parasızım ve erkek arkadaşım duygusuz bir mağara adamı.  
Buraya kadar her şey doğru ya sonrası? Hayal kırıklıkları, depresyonlar, ben iyi bir hayat hak etmiyor muyum’lu soru cümleleri… Bu noktada özgüven bir çözüm ama tek başına yeterli değil. Kaçırdığın küçük bir detay var, uzun uzun düşünmediğin üstünde aslına bakarsan. Kişisel gelişim kitaplarının klişelerinden bağımsız ama bir noktada aynı, hayatın güzelliğini görebilme yetisi. Bunun eminim teknik bir adı da vardır. Hatta felsefik bir kavram bile vardır. Çok basitçe açıklamak gerekirse, gözünü açmak ya da etrafında yatan güzelliği ve mutluluğu görmek için kendine bir şans vermek. Anlaşılamayan gerçek şu; mutluluk bir seçenektir, kader değil. Başkalarının sahip olduğu şey her zaman sana daha güzel görünür ya da komşunun bahçesi her zaman daha yeşil…  
Dünya, rüyalarını önüne sermeyecek çünkü hep yeterince iyi olmadığını düşündürecek sana. Sen hayallerini hak etmediğini hissederek onlardan vazgeçeceksin. Yeterince güzel olmadığın için, yeterince akıllı ve zengin olmadığın için savaşmayacaksın. Güzelliğin ne kadar basit olduğunu anlayacağın güne kadar sessiz kalacaksın. Boynun bükük, suskun…
Popüler kültürün boyunduruğu altında kalan insanlar için üzülüyorum. Eğer iyi haberler duymak istersen onları bulmak, çıkarmak senin elinde. Eğer yeterince zayıf olmadığını düşünüyorsan çikolatayı ve onca yemeği bırakıp şehirde yürüyüşe çıkmak da senin elinde, eğer mutlu bir ilişki istiyorsan her şeye şikâyet etmeyi bırakıp iyi şeylere odaklan, anlayışlı ve bağışlayıcı ol ama iflah olmaz bir kaosta olduğunu düşünüyorsan bırak savaşmayı ve hayatına yalnız devam et. Dünyada en güzel şeyler parayla elde edilmiyor, etrafına baksana onca paraya hâkim insanlar mutsuz, kıymet bilmez olduğunu göreceksin. Tüm kutsal kitapların, tüm felsefi akımların, tüm kişisel gelişim kitaplarının aynı cümle ile bağdaşması ilginç değil mi? “love each other and forgive each other” birbirinizi sevin ve birbirinizi bağışlayın.
Güney Kore’de bir çeşit ses yarışmasına katılan bir genç çocuğun hikâyesi var aşağıdaki videoda. Ama ne desem anlam eksiltir. Hikâye burada… Söyleyecek sözüm yok, zaten hala ağlıyorum.


Bir ufak notum daha var, okuduğum en manalı kitaplardan biriyle ilgili. Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektuplarla ilgili. 1920’li yıllarda yaşanan bu aşk hikâyesinde öyle büyük fakirlik var ki, yaşanan savaşlar, yoksulluk ve açlık var ki, Kafka biricik aşkına çok büyük fedakârlıklarla birkaç kitap ve bir kazak gönderiyor, Milena hayretler içinde kalıyor. Çünkü sadece iki tane elbisesi var. Bu büyük jestin altında eziliyor genç kadın. Uzun mektuplarla teşekkürler ediyor… En son hangi hediyeye bu kadar değer vermiştim yemin ederim hatırlamıyorum. 

1 yorum:

Ömer Sevim dedi ki...

Acı özgürlüktür..acıdan mahrum olmak gerçek bir trajedi..mekan ve ya zamanın ne önemi var? :)

kalp her zaman kalp..ve aşk her zaman aşk..